Açıklama
İslâm Dîni, en yüce ve en son dîndir. Bu dîni öğrenmek kadın ve erkek tüm insânlığa farzdır. Onu öğretmek ise Müslümanlar üzerine farz-ı kifâyedir. Dîni öğrenip öğretmekte, geçmişten günümüze bir çok metot uygulanmış ve hâlen de uygulanmaktadır. Ancak bu metotların en kısa zamanda hedeflenen bu yüce amaca ulaştıranı, âcizene kanaatimizce kavramlar üzerinden dîni öğrenmek ve öğretmektir. İslâmî kavramlar, bütüncül olarak belirli bir tertip üzerine öğrenip öğretildiğinde -Allâh’ın izniyle- başarı kaçınılmazdır. Ancak her ilimde esas kâide, belirli bir usûl izleyerek okumaktır. Zîrâ kavram dediğimizde bilindiği üzere bu saha çok geniştir. Akîdevî, fıkhî ve ahlâkî başta olmak üzere bilinen ilim dallarına âit birçok kavram vardır. Bunlardan bazılarını öğrenmenin hükmü farz-ı ayn, bazılarını farz-ı kifâye, bazılarını da müstehabtır. Bazılarını genel olarak bilmek yeterli olurken, bazılarını ise detaylıca öğrenmek gerekir. Bu nedenle biz, İslâmî kavramlar serimize; “İslâm”, “Îmân”, “Tevhîd”, “Küfür” ve “Şirk” olmak üzere, öğrenilmesi ve öğretilmesi farz olan akîdevî kavramlarla başlıyoruz. Zîrâ akîde ilmi, ilimlerin imâmı olup, onunla başlanılması zarûrîdir.
Akîde ilmi, İslâm Dîninin en önemli ilmidir. Onunla, neye ve niçin îmân edeceğimizi; neyi, niçin ve nasıl reddedeceğimizi öğrenir ve öğretiriz. Ondaki bilgi eksikliği ve yanlışlığı diğer ilimlerdeki bilgi eksikliğinden ve yanlışlığından çok daha tehlikelidir. Îmân edilmesi gerekli bir husûsu reddetmek, reddedilmesi gerekli olan bir unsuru da kabul etmek kişinin dünyâsı ve âhireti için büyük bir hüsrân sebebidir. Bu ümmetin yetmiş üç fırkaya ayrılacağı, bu fırkalardan sadece bir fırkanın Cehennemden kurtulacağı bildirilmiştir. Kurtulacak olan o fırka, Rasûlullâh sallallâhu aleyhi ve sellem’in ve sahâbilerinin yolu üzere olanlardır. İşte bu yolun esası olan tevhîd akîdesini en güzel şekilde öğrenip ve öğretmek, hayat kılıp Rabbimize o şekilde kavuşmak en büyük kurtuluştur.
Kavram çalışmalarında bilindiği üzere okuyucu için büyük bir kolaylık ve azımsanmayacak derece zaman tasarrufu vardır. Ele alınan kavramlara dâir çeşitli kitâblarda ve farklı bölümlerde yer alan dağınık bilgiler belirli bir tertip ve amaç doğrultusunda toplanıp okuyucuların istifadesine sunulmaktadır. Böylelikle okuyucu kavramlara dâir bilgileri derli toplu olarak görebilmekte ve onları aramak için zaman kaybetmemektedir. Bu da bize, kavram çalışmalarının önemini gösteren önemli bir yöndür. Ancak yaşadığımız toplumda maalesef kavram çalışmalarına hem yazarlar ve hem de okuyucular tarafından yeterli önem verilmemektedir. Bu alanda ilmi bakış açısıyla yazılmış olan eserler bir elin parmaklarını geçmemektedir. Bu eksiği gören bazı kardeşlerimizin ricâları üzerine biz de ne zamandır ilmi bir usûl ile ele almayı istediğimiz kavram çalışmalarına giriş yapmaya karar verdik.
Başlangıç olarak kırk İslâmî kavram belirledik ve çalışmaya başladık. Ancak bu kavramların hazırlanıp okuyucuyla buluşması uzun bir zaman alacağından istişârelerimiz neticesinde kavramlarımızı, birbirlerini tamamlayan beşer kavram olarak bir seri halinde Müslümanların istifadesine sunmaya karar verdik. Rabbimizden duâmız, bu ve diğer başladığımız çalışmalarımızı bitirebilmemiz için fırsat vermesi, eserlerimizin bize ve okuyucu kardeşlerimize faydalı olması ve arkamızdan sadaka-i câriye olarak kalmasıdır. Zorları kolay, uzakları yakın, azları çok eden Rabbimizden başkası değildir. Her hal üzere O’na hamdederiz.
Kavramları ele alma usûlümüz ise işlediğimiz kavramı tanımından başlayarak, kısımlarını, türlerini, unsurlarını ve bunlara dâhil olan meseleleri sözü çok kısaltmadan, çok da dağıtmadan orta halli bir şekilde ifâde etmek olacaktır. Ele aldığımız kavram akîdevî ve ahlâkî bir kavram ise onu Ehl-i Sünnet âlimlerimizden nakillerle, fıkhî bir kavram ise onu dört büyük mezhebimizin görüşleriyle açıklayacağız. Nakil ve görüşlerin dayandığı âyet ve hadîsleri, konu hakkında sâbit olmuş bir icmâ varsa onu da zikredeceğiz. Zîrâ bu, hem ilim talebelerinin aradığı bir şeydir hem de gönülleri teskin etmek noktasında herkes için çok faydalıdır. Delîlle ittibâ üzere îmân ve amel edenin şüphesi kalmaz; inancında ve amellerinde sağlam olur. Taklid üzere delîlden yoksun îmân ve amel eden kişi ise her an için tehlike ile karşı karşıyadır. Şeytanın ve nefsin saldırılarına ve vesveselerine karşı savunmasızdır. Bid’at ehlinin bilgiçlerine karşı ise çaresiz kalabilmektedir. Bu nedenle dînde taklidi îmân ve amel, geçerli olmakla birlikte- yerilmiş ve sakındırılmıştır. İttibâ ve tahkik ise övülmüş ve özendirilmiştir.
Şu da unutulmamalıdır ki, Allâh’ın Kitâbı hâricindeki her kitâb eksik ve hatâlıdır. İslâmî kavramlar serimizdeki bu ilk kitâbımızdaki doğrular İslâm’ın doğrularıdır. Eksikler ve hatâlar bizden ve şeytandandır. Tevbe edilmesi gerekli tüm fiillerimizden her halükârda tevbe ediyor ve Rabbimizden âcizane olarak ortaya koyduğumuz gayretten ötürü bizi ve ehlimizi bağışlamasını niyâz ediyoruz. Yardım ve başarı, izzet ve şeref Allâh’tandır.